Feramuz Erdin yazdı
GÜVENLİK TEMEL HAKTIR
Teoride, devlet özetle, vatandaşı olarak doğduğumuz ülkede bizi refah, güvenlik ve adalet içinde yaşatmak için kurulan bir ortak mekanizmadır. Vatandaş olarak kamu düzeni ve adaletle ilgili sorumlulukları devlete devrettiğimiz düşünülür. Yani devlet bunları biz talep etmeden yerine getirmekle yükümlüdür. Biz de bunun karşılığında vergi verir ve kanunla düzenlenmiş diğer görevleri yerine getiririz; ayrıca kurallara uymakla yükümlüyüzdür.
İlişkimiz bu kadar nettir ve hatta arada bir kutsallıktan ziyade, bedeli o veya bu şekilde bireyler tarafından ödenen bir kamu hizmeti tarifi mevcuttur.
İşte bu yüzden, kamu düzeninin belli ölçülerde bozulması, vatandaşın kendini güvende hissetmemesi, adaletin yerini bulacağından emin olmaması ve hatta bu durumu yaşadığı endişeyle abartıyor bile olması, sorumluların derhal harekete geçmesini gerektirir. Çünkü nasıl algılandığı da o hizmetin ayrılmaz bir parçasıdır.
HARİTADA YERİNİ BİLE BİLMEDİĞİMİZ ÜLKELERDEN ÇETELER GELMİŞ
Dün gece Beylikdüzü’nde içinde Magamet Kurbanovi, emekli polis memurları Yılmaz Demir, Mehmet Acermen ve Gürcistan uyruklu İsrafil Orujov’un bulunduğu seyir halindeki otomobil, kimliği belirsiz şahıslarca kullanılan başka bir araç tarafından takip edilerek silahlı pusuya düşürüldü. Olayda emekli polis memuru Yılmaz Demir hayatını kaybetti.
Geçen hafta da plakası bulunmayan ve kasklı kişilerce kullanılan motosikletlerle Maslak’taki bir kafede bulunan bir guruba ateş açılmış ve orada müşteri olarak bulunan bir Azeri vatandaşı yaralanmıştı. Pusuya silahla karşılık vererek olay yerinden uzaklaşanların da İsveç vatandaşı olduğu ve bir başka çeteye mensup oldukları ortaya çıkmıştı. Şimdi cezaevindeler.
Bundan bir süre önce, İstanbul’un en elit AVM’lerindeki en pahalı restoranlarda vakit geçirenler, kendilerini bir anda yabancılar arasında yaşanan silahlı çatışmaların içinde bulmuştu. Yabancıların nasıl olup da bu kadar rahat silah temin edebilip taşıyabildikleri sorusu artık hemen herkesin kafasını kurcalamaktadır.
Listeyi benzer örnekler ile çoğaltmak mümkündür. Gazete manşetlerinde neredeyse her gün bu gibi haberler yer almaktadır. Her ne hikmetse, bu kişilerin kendi ülkelerinde veya İnterpol tarafından aranıyor olmalarına rağmen vatandaşlık edinmeleri gibi genel bir durum da oldukça dikkat çekmektedir?
Yeri – yurdu belli olmayan, hiçbir kaydı bulunmayan göçmenlerin (şimdilik) yerli ve yabancı bu çetelerin suikast gibi kirli işlerinde kullanıldıkları bilinmektedir. Tabii ki onlar da palazlanıp, kendi güçlerini ilan edecekleri günü sabırsızlıkla beklemektedir.
KÜRESEL GÜÇ OLMA STRATEJİMİZE UYGUN PLANLAR NEDİR?
Devletlerin bir takım küresel stratejileri vardır ve bunların tamamının halka tek tek açıklanması da gerekmez. Ama halkın buna bir şekilde hazırlanması gerekir. Olayların akışına bırakılması bir yönetim hatası olduğu gibi, maddi ve manevi maliyeti de çoktur.
İstanbul Havalimanı, Kanal İstanbul, Marmaray, demiryolu yapımına müsait olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü, petrol ve doğalgaz boru hatları; yatırım karşılığı vatandaşlık hakkı, açılan yeni yollar, demir yolları, havalimanları ve köprüler muhakkak ki küresel gelişmelere uyum sağlamak, pozisyon almak veya rol kapmak üzere yapılmakta olan işlerdir.
Göç sorunu da sadece bize has olmayan küresel bir sorundur. BM tarafından yıllardır bu yönde uyarılar yapılmaktadır. Göçten en çok etkilenecek olan ülkelerden birisi de coğrafi konumu nedeniyle Türkiye olacaktır. Zaten şu anda bile resmi açıklamalara göre kayıtlı 5 milyon ama muhtemelen gerçekte bunun iki katı kadar göçmen hâlihazırda ülkemizde yaşamaktadır.
Sadece İstanbul’un değil, batıdaki birçok il ve ilçenin nüfus yapısı hızla değişmektedir.
SORUN MEMURUN VE VATANDAŞIN OMUZUNA BIRAKILAMAZ
Bu büyüklükteki bir nüfus göçü, yine ona uygun bir planlama ile yönetilebilir. Oysaki Türkiye örneğinde, gelen nüfusun taleplerini karşılayacak ne konut, ne hastane, ne doktor, ne okul ne de öğretmen planlaması yapılmıştır! Mevcut imkânlar yeni gelenler ile paylaşılmak zorunda kalınmıştır ki, bu da başta konut olmak üzere birçok temel ihtiyaç alanında akıl almaz talep artışına ve pahalılığa neden olmuştur.
Kamu düzeni, kolluk ve adalet sistemi de bu değişime hazırlıksız yakalanan kesimler olmuştur. Sonuçta personelin iş yükü artmış ve kamu düzeninde olumsuzluklar eskiye oranla daha çok yaşanmaya başlamıştır. Bu durum, paranın ve fırsatın izini takip eden çeteler için adeta bulunmaz bir ortam yaratmıştır. Belki de kendi ülkelerinde bile rahatça yapamadıkları hukuksuzluk örneklerini ve suç işleme tarzlarını buraya taşımışlardır. Türkiye gibi, yaşından çok daha eski devlet geleneğine sahip olan 100 yaşındaki bir ülkede hayata geçirilmiş olan kamu düzeni ve adalet gibi uygulamalar, bir anda vatandaşı tatmin edemez hale gelmiştir.
Bugün yabancı çetelerin kendi aralarında yaşanan silahlı çatışmalar ve hesaplaşmaların bir süre sonra sokaktaki vatandaşı hedef almayacağının garantisi yoktur. Bu garantiyi sağlayacak olan da iyileştirilmesi ve belki de yeni yetkilerle donatılması gereken kolluk ve adalet sistemleridir. Eski ezberler ile bu işin yürütülemeyeceği bir an önce görülmelidir.
ÇETELER KANSER GİBİDİR, BULUNDUĞU YERE SERMAYE GELMEZ
Küresel sermayeyi çekebilmenin en önemli kriterlerinden birisi de adalet ve kamu düzenidir. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin isminin organize suç çeteleri ile anılması, karıştıkları olayların çarşaf çarşaf manşet olması iş dünyası açısından da olumlu bir durum değildir.
Hele ki organize suçun zaten kontrol ve baskı altında tutulması gerekirken, buna bir de ülkesinden ipini kopararak gelen çetelerin eklenmesi ve istedikleri gibi at koşturabildikleri algısının eklenmesi olayın gidişatı açısından endişe vericidir.
Yavaştan harlanan bu yangının söndürülmesi ancak ciddi ve etkili tedbirler ile mümkündür. Yukarıda da belirttiğimiz gibi vatandaş güvenlik ve adaletin hak ettiği şekilde gereği gibi sağlanmasını beklemektedir.
Çünkü Türkiye “gücü gücü yetene” aşamasını çoktan geçmiş olan köklü bir demokrasi geleneğine sahiptir ve halk buna alışıktır.
patronlardunyasi.com
